“Bir Başkadır” ne kadar başka?

Nur Sevencan
4 min readNov 23, 2020

--

Konu Türkiye’nin son zamanlarda en çok konuşulan dizisi Netflix’te geçtiğimiz haftalarda yayına giren Bir Başkadır. Dizide başörtüsü teması olduğu için ve bu Türkiye’de kısır bir gündem olduğu için başta izlemek istemedim. Ama diziye dair gelen beğeni ve eleştiriler sonucu izlemek durumunda kaldım. Geçtiğimiz günlerde Instagram’dan bununla ilgili 100'e yakın mesaj aldım, çoğu başörtülü kızlardan. Kimileri diziyi çok beğenirken, kimi de ön yargıları beslediğinden bahsediyordu, ama ortada bir konsensus yok, çünkü sanıldığının aksine “the başörtülü kız” görüşü diye bir şey yok.

Bir Netflix Dizisi Olarak Bir Başkadır

Öncelikle bence diziyi izlerken bir Netflix dizisi olduğunu göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Sinematografi olarak TV’deki Türk dizilerinin kat ve kat üstünde ama bağımsız film kalitesinde de değil; yani Netflix kalitesinde bir görselliği var. Bu Türk dizileri için umut verici; ortalamanın yükselmesi demek.

Türk dizilerindeki karakter odaklılık yerine daha süreç odaklı ama bunda bir standart tutturulamamış. Dizide zoom’lanan detaylar takvim, duvar saati vb. bazen çok yerindeyken bazen de çok zorlama, İsmail Cem’in kitabı, bağış kutusu, vazo gibi. Dizideki karakterler ve diyaloglar için de sanırım bu yorumu yapmak yanlış olmaz ; yer yer samimi yer yer çok zorlama. Mesela Meryem karakterinin diyalogları ne kadar samimiyse Gülbin karakterinin diyalogları o kadar zorlama. Bunun olmasının sebeplerinden biri de Netflix dizilerinde çok sık görülen bütün toplumsal temaları bir diziye sığdırma çabası. Amerikan dizilerinde genellikle ırk,cinsiyet ve sınıf çatışmaları ya da temaları her dizide işlenir. Türkiye’de olunca tabii bunun üstüne bir de din eklenmiş. Netflix dizilerinde bunun ortak olmasının sebebi mümkün olduğunca fazla insanın dizide/filmde kendinden bir şey bulması, temsil edildiğini hissetmeleri. Her dizide toplumun her kesimi temsil edilmeli mi bu ayrı bir soru; ama sonuçta olan toplumun yatay kesitini almaya çalıştığı görülen bir dizide, hikayenin aşırı üç karakterler etrafında dönmesi ve birçok insanın temsil edilmediğini hissetmesi.

Dizilerde temsil ve yapısal ayrımcılık

Burada bence iki kriter önemli. Eğer yönetmenin yaklaşımı sanat için sanatsa hiçbir toplumsal kaygısı yoksa, söyleyecek hiçbir şey yok istediğini istediği açıdan ele alabilir.

Eğer yönetmenin topluma karşı bir söz söyleme durumu varsa o zaman durum değişir; ki bu dizinin isminin “Bir Başkadır” [Benim memleketim] olması bile başlı başına böyle bir iddia olduğunu gösteriyor. (Benim Memleketim kısmını sözel olarak değil de görsel olarak her bölümdeki ilgili ilgisiz memleket manzaralarıyla tamamlanmış bence.)

Diziye getirilen eleştirilerden biri de dizideki başörtülü karakterlerin eğitim seviyesi düşük,saf ya da görgüsüz olmaları. Ben açıkçası diziyi izlerken özellikle de nostaljik görüntülerden dolayı Türk filmlerinde tekrar eden başörtülü tiplemeleri geldi gözümün önüne; kapıcı, temizlikçi ya da kötü kalpli Kur’an kursu hocası. Instagram’da diziyle ilgili bana gelen mesajlardan bir tanesi de filmdeki kadınların güçlü kadınlar olduğu hiç de ezilen kadınlar olmadığıydı. Açıkçası bunun üzerine bayağı düşündüm. Kafamızda gücü, hayata tutunmayı eğitim seviyesi ya da sosyo-ekonomik statüyle mi ölçüyoruz sadece diye. Bence de filmdeki kadınlar güçlü kadınlar; en azından Meryem ve Ruhiye için bunu söyleyebilirim. Ama ne taraftan bakılırsa bakılsın, ismi “Bir Başkadır” olan ve başörtüsü temasının temel temalardan biri olduğu bir dizi de eğitim seviyesi yüksek aynı zamanda insanı olarak sempatik bir karakterin bulunmaması kabul edilebilir değil.

Diziler toplumun bütününü içermek zorunda olmayabilir ama toplumsal algıyı şekillendirmede ve bunu hikayeleştirerek yaptıkları için muhteşem bir güce sahipler. Daha birkaç yıl öncesine Türkiye’nin en iyi üniversitelerinde, klinik psikoloji yüksek lisans mülakatlarında sen tarafsız olabileceğine inanıyor musun sorusuna maruz kalan, başörtülü oldukları için yeteneklerinin elverdiği ya da potansiyellerini gerçekleştirebilecekleri işlerde değil; başörtülülerin çalışabildiği — kamu dışında sayıları çok da fazla olmayan- yerlerdeki uygun pozisyonlarda çalışabilen; ne zaman bu yapısal ayrımcılıkları dile getirecek olsalar “mağdur edebiyatı” söylemiyle susturulup tramvaları inkar edilen, ya da tek ayrımcılık yaşayan siz değilsiniz deyip sürekli karşılaştırılıp küçümsenen bu kadar çok kadın varken “Bir Başkadır” başka filan değil benim gözümde.

Yapısal ayrımcılığa biraz değinecek olursak, yapısal ayrımcılık hukuki olarak bir ayrımcılık olmasa da kökleri geçmişten gelen ayrımcılıkların bilinçsiz olarak devam ettirilmesiyle meydana geliyor. Örneğin Amerikan filmlerinde siyahilerin suçlu tiplemelerinde filmlerde ve kültürel ürünlerde yer almalarını düşünelim. Evet suç işleyen bir sürü Siyahi olduğundan bahsedebiliriz; ama kültürel ürünlerde sürekli böyle lanse edilmeleri bir ‘stereotype’ oluşturuyor, hem Siyahi olmayanlar Siyahileri potansiyel suçlu olarak görüyor, hem de Siyahiler bu imajı sahipleniyor. Bugün o yüzden Siyahilerin suçlu, kötü veya başka negatif bir stereotipte gösterildiği dizilere tepki yağıyor; çünkü hala polis tarafından öldürülüyorlar. Dizilerdeki stereotiplerin gerçek hayatta acı sonuçları var. Bir Başkadır dizisinde de yönetmen/senarist bilinçli olarak örtülü kızları eğitimsiz olarak lanse etmemiş olabilir; ama yapısal ayrımcılık da tam da topluma yerleşmiş bu ayrımcılıkların sorgulanmadan devam ettirilmesiyle oluşturuluyor. Dizide Gülbin karakteriyle bir nebze farkındalık getirilmeye çalışılmış; Meryem’in örtüsüne taktiği için Peri’yi eleştiren sağduyulu Gülbin karakteri var, ama o da tam bir “white savior” tipi bir savunma olmuş. Dizide örtülü kızlar kendini savunmuyor, onları savunmak onlara benzemeyen ama sağduyulu psikolog Gülbin’e kalıyor. Meryem daha Peri’deki faşistliğe bırakın ses çıkarmayı; tanıyacak durumda bile değil.

Bu diziyi izlerken memleketten insan manzaraları tadında izlemek isterdim, ama bence bu diziyi bu şekilde izlemek lüks, en azından benim için. Robert Kolej mezunuyum, Amerika’da üniversitede okudum ama Türkiye’ye döndüğümde “çok uluslu danışmanlık firmaları” nin bazılarından biz henüz başörtülü çalıştıramıyoruz cevabını duydum. Başörtülülerin çalıştığı bilinen yerler dışında hiçbir yerden olumlu dönüş almadım. Ben eğitimim sebebiyle bu kadar şanslı olduğum halde bu muameleye maruz kalıyorsam, diğer genç kızları düşünemiyorum. O yüzden bu diziyi patlamış mısırla değil not tutarak izlemek durumundayım. Instagram’da bana gelen yorumlardan bir tanesi de yine başörtülü bir kızdan, kendimizi haksızlığa uğramış görmekten vazgeçmeliyiz diyordu. Bu keşke sadece bireylerin vazgeçmesiyle olabilecek bir şey olsaydı. Malcolm X’in maalesef çok doğru bir sözü var, normalleşme ile ilgili soruya şu şekilde cevap veriyor: “Sırtıma 9 inch bıçak saklayıp bunun 6 inchini geri çekersen bu eşitlik adına bir ilerleme olmaz. Bıçağı tamamen çıkarsan da bu ilerleme olmaz. İlerleme yaranın tedavisiyle olur. Halbuki onlar bıçağın orada olduğunu bile kabul etmiyorlar.”

Bence bu dizi en azından bıçağın orada olduğuna dair bir ip ucu veriyor, ama o kadar.

--

--

Responses (2)